Toplama kamplarından kurtulduktan sonra Çin’i terk eden Uygur ve Kazak uyruklu kişilerle yapılan röportajlar, Pekin hükümetinin baskıcı politikalarının yanı sıra etnik kökeninden dolayı bu insanların emeğini de sömürdüğünü ortaya koyuyor. Uydu görüntüleri toplama kamplarının yanında Uygurların köle gibi çalıştırıldığı çoğunluğu tekstil fabrikası yapıların inşa edildiğini gözler önüne seriyor. Daha önce yayımlanmayan resmi belgeler ve uydu görüntüleri bazı fabrikaların toplama kampları içerisinde de yapıldığını gösteriyor.
Sayıları gittikçe artan ve Birleşmiş Milletlere göre yaklaşık bir milyon Uygur Türkü’nün ya da Kazak asıllı Çin vatandaşının tutulduğu düşünülen kamplarda kalanlar, verilen emirler ve tehditler doğrultusunda bu işleri kabul etmek zorunda kalıyor. Çinli yetkililer Uygurlara bu kamplarda mesleki eğitim de vererek, yoksulluktan ve radikal dini öğretilerden uzaklaşmak için bu işleri kabul etmeleri isteniyor.
Financial Times’ın Emily Feng imzalı yazısında Abel Amantay adlı Kazak kökenli bir Çin vatandaşının yaşadıkları şöyle:
Kazakistan’da elde ettiği oturum kartını onaylatmak için Çin’e geri dönen Abel Amantay, 2017 senesinde tutuklanarak Kazakistan-Çin sınırında bulunan Jinghe bölgesinin Bortala şehrindeki ‘yeniden eğitim merkezine’ götürüldü. Yakın bir zamanda Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaret etme izni alan Amantay’ın babası Çin’e gittiği zaman oğlu Abel’in bu toplama kamplarına bağlı olarak faaliyet gösteren bir tekstil fabrikasında çalıştığını öğrendi. Oğul Amantay bu fabrikada aylık sadece 95 ABD doları (650 yuan) kazanıyordu. Abel Amantay’ın belli bir süre sonra Kazakistan’daki eşini ayda iki defa Çinli görevli eşliğinde telefonla aramasına izin verildi.
Amantay’ın Kazakistan’daki eşi Aiytkali Ganiguli eşiyle yaptıkları tuhaf telefon konuşmalarını şöyle açıklıyor: “Çok fazla bir şey söylemiyordu. Sadece çok şey öğrendiğini anlatıyordu. Ancak her seferinde çocuklarının ismini ve yaşını soruyordu. Sanki hafıza kaybı yaşamış gibiydi.“
Sovyetler Birliği döneminde insanları taş ocakları ve demir yollarında çalışmaya iten gulag kampları, Çin’de laojiao ismiyle kuruldu. (lao ‘işçi’, jiao ‘eğitim’ anlamına geliyor) 2013’te yeniden yapılandırılan bu kamplarda Komünist doktrin ve işkencelerin yanı sıra, mesleki eğitim de veriliyor.
Doğu Türkistan-Uygur Özerk Bölgesi konusunda uzaman olan Washington Üniversitesi antropologlarından ABD’li Darren Byler “Mao döneminde siyasi açıdan istenmeyen etnik kimliğe sahip insanlara yapılanlarla, şu anda Şincan’da yaşananların benzerliği giderek artıyor. Tamamıyla yasadışı olan bu iş gücü modeline, sadece belirli bir etnik kökenden gelenler hedef alınıp sokuluyor” diyor.
Doğu Türkistan, Kunming ve Çin’in farklı bölgelerinde gerçekleşen saldırılardan Uygurları sorumlu tutan Çin, 2014 yılından itibaren ‘teröre karşı halk mücadelesi’ adı altında yeni bir süreç başlattı. 80’li yıllara kadar büyük bir sorunun yaşanmadığı Uygur- Çin arası ilişkiler, bu tarihlerden sonra giderek bozulmaya başladı. Ancak Uygurlara yönelik kültürel ve dini kısıtlama ve baskılar 2009 yılından itibaren giderek hız kazandı.
Uydu görüntüleri, Doğu Türkistan çölleri dahil olmak üzere birçok noktada inşa edilen ve içinde yüz binlerce Uygur Türkü’nün tutulduğu toplama kamplarının son bir yılda tam 3 katı büyüdüğünü ortaya koyuyor.
Birleşmiş Milletler’e göre 1 milyon civarında Müslüman Uygur Türkü, Çin’in ‘eğitim merkezi’ olarak dünyaya lanse ettiği toplama kamplarında tutuluyor.