Türkiye'de aşı karşıtlarının sayısı gün geçtikçe artıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2016 yılında 11 bin olan aşıyı reddeden aile sayısı, 2017'de 23 bini geçti. Bakanlığın 2018 ve 2019 rakamları henüz açıklanmadı ancak uzmanlara göre günümüzde aşı karşıtlarının sayısı 40 bine yaklaşmış durumda. Bilim insanlarına göre; aşıların otizme yol açtığı, içeriğinde domuz eti bulunduğu, Türk halkının gen haritasının bozulmaya çalışıldığı, aşılarda zehirli cıva ve alüminyum olduğu yönündeki dedikodular, 'para kazanmak isteyenlerin yalanı'. Sağlık Bakanlığı ise vatandaşları bilgilendirmek amacıyla aşıların içeriğindeki oran ve bileşenleri yayınlayarak ortaya atılan dedikoduları çürüttü.
“KIZAMIK VAKASI ARTTI”
Milliyet gazetesinden Mert İnan’ın haberinde görüşlerine yer verilen Sağlık Bakanlığı Bağışıklama Danışma Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan aşı reddi nedeniyle, 2018'de 662 olan kızamık vaka sayısının, Aralık 2019 itibarıyla 2666'ya çıktığını belirtti ve uyarılarını şöyle sıraladı: "Medya üzerinden aşı karşıtlığı yapanların tamamının şöhret olmak için bu yalanları gündeme taşıyorlar. Bazı doktorların, 'Aşıya gerek yok, benim söylediğim doğal beslenme ve diyeti uygulayın' sözleri ceplerini doldurmak için ortaya attıkları yalanlar. Halkımız, medyatik isimlere dikkat etsin. 'Aşı yaptırmayın’ demek halk sağlığına ihanettir. Rant uğruna insan hayatı tehlikeye atılmamalı. İnsanlar aşıyı ilaç tedavisi ile karıştırıyorlar. İlaçla tedavi olmamak özgürlük olarak değerlendirilebilir ancak bir insanın hürriyeti, başka insanların hürriyetine zarar verdiği noktaya kadardır. Dünyada her yıl 1.5 milyondan fazla çocuk, aşı ile korunabileceği hastalıklardan hayatını kaybediyor. 5 yaşından küçük çocuk ölümlerinin yüzde 17'si, aşı ile korunabilen hastalıklar nedeniyle gerçekleşiyor. Aşı yapılmamasına bağlı maddi kayıp 20 milyar euro civarında. Aşı sayesinde her yıl 3 milyon çocuğun ölümü engellenirken, aşılanmayan çocuklarda 23 kat fazla boğmaca, 9 kat fazla suçiçeği, 6.5 kat fazla pnömoniden hastaneye yatış riski bulunuyor. Aşılama çocuğa 72 yıl kazandırıyor. 750 milyon çocuk sakat kalmaktan kurtuluyor.
“İMKâNSIZ VE HAYAL”
Aşılarla genetiğimizin değiştirilmeye çalışıldığı, bunun bir ABD, İsrail projesi olduğu baştan aşağı uydurma senaryolar. Türkiye, İsrail'den aşı almıyor. ABD'deki uzmanlar, yıllardır bağırsak sorunu olan Chrone hastalığının genetiğini değiştirmeye çalışıyor ancak bir arpa boyu yol alamadılar. Aşı yaparak genetik değiştirmek imkansız ve hayal bile edilemez."
“AŞI VE OTİZM İLİŞKİSİ SAHTEKARLIK ÖYKÜSÜ”
Türk Tabipler Birliği eski başkanı Prof.Dr.Raşit Tükel ise aşının otizme neden olduğu iddiası için ‘Tam bir sahtekârlık öyküsü' değerlendirmesinde bulundu.
Tükel, "1998 yılında İngiltere'de gastroenterolog Andrew Wakefield ve arkadaşları Lancet'te kızamık, kızamıkçık, kabakulak (KKK) aşısı yapıldıktan 1 ay sonra 8 çocukta otizm belirtilerinin başladığını bildirdi. Wakefield, KKK aşısının bağırsak enflamasyonuna neden olduğunu, bunun sonucunda peptitlerin önce kan dolaşımına, ardından da beyne geçmesiyle otizmin geliştiğini ileri sürdü. Çeşitli ülkelerde farklı araştırmacılarca yapılan 20 epidemiyolojik çalışmada, KKK aşıları ve aşılarda kullanılan Thimerosal ile otizm arasında ilişkiyi destekleyen hiçbir veri elde edilmedi. Üstelik ileri sürülen biyolojik mekanizmanın bilimsel bir temelinin olmadığı ortaya konuldu. Sonraki yıllarda, sahtekâr Wakefield'in aşı üreticilerine dava açan avukatlarla para ilişkisi içinde olduğu, bazı araştırmalarının bu davalarda yer alan avukatlar tarafından finanse edildiği ortaya çıktı. İngiltere'de Ocak 2010'da Genel Tıp Konseyi (GTK) Wakefield'i sahtecilik, araştırma tıbbının temel ilkelerini tekrarlayarak ihlal etme gibi başlıklarda suçlu buldu ve Şubat 2010'da Lancet dergisi makaleyi geri çekti. Mayıs 2010'da ise Wakefield'in hekimlik yetkisi iptal edildi" dedi.
ÇİÇEK AŞISI İÇİN İLK KANUNU OSMANLI ÇIKARDI
Aşı karşıtlarının ortaya attığı iddialardan biri de, aşıların Türk halkının genetiğini değiştirmek için yabancı ülkeler tarafından pazarlandığı yönünde. Tarihi kayıtlara bakıldığında Türkiye'deki aşı hizmetlerinin tarihi Osmanlı dönemine uzanıyor. İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu, 1721 yılında ülkesine yazdığı mektupta İstanbul'da çiçek hastalığına karşı 'aşı denilen bir şey' (varilasyon metodu) yapıldığını kaleme alıyor. Ayrıca, 2. Abdülhamit'in aşı üretim çalışmalarını yürüten Fransız bilim insani Pasteur'a Mecidiye nişanı ile birlikte 10 bin altın yolladığı arşiv kayıtlarda yer alıyor. Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane'den müderris Alexander Zoeros Paşa, Yarbay Dr. Hüseyin Remzi ve Yarbay Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey, padişahın isteğiyle Pasteur'un yanına eğitim için yollanırken, bu ekip 1887'nin Ocak ayında ilk "Kuduz Tedavi Müessesesi'ni hayata geçiriyor.
Bu kurum dünyanın üçüncü, doğunun ilk kuduz merkezi özelliğini taşıyor. Çiçek aşısı uygulaması için dünyadaki ilk kanun da, 1885'de Osmanlı Devleti'nde çıkarılıyor. Aşının tarihçesinde en önemli gelişme ise 1974'de yaşandı. Dünya Sağlık Orgütü tarafından başlatılan 'Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamında, difteri, boğmaca, tetanoz, kızamık, çocuk felci ve tüberküloz aşıları Türkiye'de uygulanmaya başladı. Son olarak 2013'de revize edilen aşı programı kapsamında günümüzde, hepatit B, verem, difteri, boğmaca, tetanoz, inaktif polio, 5'li karma aşı, pnömokok, kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşıları ücretsiz olarak devlet tarafından karşılanıyor.