AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Marmaris'te ve Bingöl'de çıkan orman yangınlarını yakından takip ettiklerini belirten Çelik, Muğla'nın Marmaris ilçesinde orman yangınını söndürme çalışmaları sırasında hayatını kaybeden orman işçisi Görkem Hasdemir'e Allah'tan rahmet diledi.
Çelik, Diyarbakır annelerinin vicdan nöbetinin 665'inci gününe girdiğini anımsatarak, "Anneler, evlatlarına kavuşmaya devam ediyor. Hepsine buradan bir kere daha sevgilerimizi, saygılarımızı, yüreğimizin onlarla olduğunu, her türlü desteğimizin onlarla olduğunu ifade ediyoruz." diye konuştu.
Marmara Denizi'ndeki müsilaj gündemini yakından takip ettiklerini vurgulayan Çelik, 20. gününde 425 bölgede çalışmaların devam ettiğini, 7 bin metreküpten fazla müsilajın Marmara'dan temizlendiğini söyledi.
Çelik, müsilaj denetimlerine ilişkin, "Bu çerçevede 6 bin 738 denetim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilmiştir. Yapılan denetimler sonucunda kurallara uymayan 26 işletmeye faaliyetten men cezası verilmiştir. 14 milyon lira civarında da para cezası uygulanmıştır. Marmara Denizi için ortaya çıkan bu tablo hepimiz için üzüntü ve kaygı vericidir. Sayın Cumhurbaşkanımız konuyu yakından takip etmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımıza da verdiği talimatlar, Bakanlığımız tarafından titizlikle uygulanmaktadır. İnşallah Marmara Denizi'ni en kısa zamanda bu büyük felaketten kurtaracağız, bu müsilaj belasından kurtaracağız." şeklinde konuştu.
"Büyük bir vatanseverlik örneği gösteriyorlar"
İçişleri Bakanlığının Kovid-19'la mücadelede 1 Temmuz'da başlayacak kademeli normalleşmenin 3'üncü etabına ilişkin yayımlandığı genelgeye yönelik Çelik, şu görüşleri paylaştı:
"Bu çerçevede normalleşmenin hızlanması ama hızlandıktan sonra da kalıcı olması için aşı programının güçlü bir şekilde uygulanması... Bütün sağlık çalışanlarımız büyük bir seferberlik içerisinde, neredeyse günde 1 milyondan fazla vatandaşımızı aşılayacak bir kapasite ortaya koyuyorlar. Bütün sağlık çalışanlarımıza buradan bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu fedakarlıklarının hiçbir şekilde ödenmesi mümkün değildir. Büyük bir vatanseverlik örneği gösteriyorlar, insanüstü bir çabayla en ücra yerdeki vatandaşlarımıza ve yaşlı insanlarımıza giderek bu faaliyeti gerçekleştiriyorlar.
Aşı yaşı artık 18 yaş sınırına indi. Tabii biz siyasiler söylemiyoruz bunu, Sağlık Bakanımız da bunu kendiliğinden bir siyasi olarak söylemiyor, Bilim Kurulunun tavsiyelerine uyuyoruz. Hem Türkiye'deki bilim adamlarının hem dünyadaki bilim adamlarının tavsiyesi bu aşılamanın, aşının hayata geçmesinin, herkesin aşılanmasının pandemi ile mücadele için olmazsa olmaz bir koşul olduğudur. O sebeple bütün vatandaşlarımızın gerçekten normale dönmek için aldıkları aşı randevularına titizlikle riayet etmeleri ve sağlıklarını bu şekilde korumaları son derece önemlidir."
Çelik, Türkiye'nin pandemi ile mücadele eden ülkeler içerisinde gerek vatandaşlarının sağlığını korumak gerekse pandeminin siyasal ve ekonomik etkilerini küçültme, yönetilebilir halde tutma konusundaki pozitif ayrışmasını sürdürmeye devam edeceğini söyledi.
Yerli aşı çalışmalarına ilişkin Çelik, "Yerli aşı inşallah hayata geçtiği zaman bu, Cumhurbaşkanımızın dediği gibi bunu hem milletimiz için hem tüm insanlık için bir müjde olarak ortaya koyacağız. Hiçbir şekilde bu, herhangi bir yerden esirgenmeyecek. Aşı konusunda asabiyet üretenlere, ırkçılık üretenlere karşı Türkiye, burada bir vicdan devleti olduğunu, bir vicdan ülkesi olduğunu, bütün insanlığın vicdanına hitap eden bir ülke olduğunu bir kere daha gösterecek." diye konuştu.
"Güçlü bir şekilde takip ediyoruz"
Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nin yankılarının devam ettiğini anımsatarak, şunları kaydetti:
"Orada Cumhurbaşkanımızın yaptığı görüşmeler neticesinde ortaya çıkan sonuçları güçlü bir şekilde takip ediyoruz. Partimizde de ilgili birimlerimiz takip ediyor. Biliyorsunuz orada Alman Şansölyesi Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İngiliz Başbakanı Johnson, Yunan Başbakanı Miçotakis ve Amerikan Başkanı Biden başta olmak üzere önemli görüşmeler gerçekleştirdi Cumhurbaşkanımız. Burada tabii verilen mesajların merkezini NATO zirvesi olduğu için özellikle Türkiye'nin NATO güvenlik konseptine dönük beklentileri ve bu vizyona dönük değerlendirmeleri oluşturdu.
Cumhurbaşkanımız NATO güvenlik konseptine dönük değerlendirmelerini ve Türkiye'nin vizyonunu kapsamlı bir şekilde paylaştı. Tabii Türkiye'nin Suriye'de, Libya'da ve Doğu Akdeniz'de yürüttüğü faaliyetler var. Aynı şekilde Karabağ'ın kurtarılmasında Türkiye'nin verdiği destek söz konusu. Bununla ilgili olarak kendisine sorulan sorulara da Cumhurbaşkanımız muhataplarıyla görüşmelerinde ayrıntılı bir şekilde cevap verdi."
Türkiye ve Yunanistan arasında 1988'de imzalanan Atina Mutabakatı'na göre turizm sezonunun yoğun olduğu 15 Haziran ile 15 Eylül arasında Ege'de herhangi bir askeri aktivite yapılmaması gerektiğini belirten Çelik, buna rağmen Yunanistan'ın mutabakata uymayarak Ege'de belirli bir alanı askeri eğitim sahası ilan ettiğini söyledi.
Yunanistan'ın ortaya koyduğu bu yaklaşımın hem Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde ortaya koyduğu yaklaşıma hem de Atina Mutabakatı'na aykırı olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle konuştu:
"Türkiye, bu mutabakata uyarak herhangi bir askeri aktivite planlamamıştır ama Yunanistan'ın bu gerginlik politikasını sürdürme eğilimi neticesinde ortaya çıkan bu tablo karşısında Türkiye de navtex ilan etmiştir. Burada herkesin görmesi gereken şey şudur; ortada bir mutabakat var, bu mutabakatın yanı sıra Cumhurbaşkanımız ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis arasında Atina'da gerçekleşmiş bir görüşme var. Bu görüşmenin neticesinde sorunların çözümüne odaklı bir yaklaşımın ortaya konulması ifade edilmiş ama hemen arkasında Yunanistan tutuyor, Atina Mutabakatı'nın hükümlerine karşı çıkarak, asgari eğitim sahası ilan ediyor. Bunun karşısında Türkiye'nin navtex ilan etmekten başka çaresi yoktur. Bütün dünyanın görmesi gereken şey şudur, gerginlikler Yunanistan'dan kaynaklanmaktadır. AB liderleri, Sayın Cumhurbaşkanımız ile konuştuklarında Ege ve Akdeniz'de gerginliklerin azaltılmasından bahsediyor. Cumhurbaşkanımız da onlara bu sözleri Yunanistan'a söylemeleri gerektiğini hatırlatıyor. AB içerisinde bir ülkenin bütün bir AB politikasını kendi peşinden sürüklemesi gibi yanlış bir tabloyla karşı karşıyayız."
"Türkiye, diyalog için üzerine düşeni fazlasıyla ortaya koydu"
Önceki günlerde AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinin düzenlendiğini ve zirvenin ardından bir bildiri yayımlandığını anımsatan Çelik, şunları kaydetti:
"Burada Türkiye ile Doğu Akdeniz'de iş birliği yapmanın önemi, Türkiye ile iş birliğinin çıkarlarına olduğuna dair vurgular var. Bu vurgular ilk başta olumlu gibi gözükse de raporun diğer kısımları dikkate alındığında yeterince olumlu bir tablo ortaya çıkartmıyor. Özellikle Türkiye başlığı altında kabul edilen kararların ve ortaya konulan yaklaşımı son derece yetersiz bulduğumuzu ifade etmek isterim. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın temaslarıyla da görüldüğü gibi bir diyalog başlatılması, olumlu aşamada ilerlenmesi için üzerine düşeni fazlasıyla ortaya koydu. Ancak AB, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gibi olumlu bir gündemi hayata geçirme konusunda bu belgede bir irade ortaya koymadı. Esasında söylenen şey çok nettir. Eğer olumlu bir ajanda ortaya koyacaksak, bunun her iki taraf için de kazan kazan formülünü ortaya çıkaracak maddelerinin en başında Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gelmektedir. Aynı şekilde, 18 Mart Mutabakatının güncellenmesi var, vize meselesi var. Ekonomik açıdan bakıldığında, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunda iki taraf hazır. Ama burada bile somut bir karar alınamadığını görüyoruz. Bu konuda somut karar almayı erteleyen bir tablo var. Bunun içerisinde bazı ülkeleri oyalama taktiği var, bazı ülkelerin samimiyetine karşın irade eksikliği var. Bir iki tane çok iyi bildiğimiz üye ülke de AB üyeliğini istismar ederek, Türkiye'yi ikili meselelerde bu şekilde tavize zorlayabileceklerini zannediyorlar. Bu baştan aşağı yanlış ve AB'yi son derece dar bir alana sıkıştıran bir yaklaşım."
"Türkiye'nin bu yükü çekmesinin de bir sınırı var"
Çelik, AB'nin ilk defa tarihinde hiçbir şekilde vizyon üretemeyen, krizi fırsata çeviremeyen bir köşeye kendisini hapsetmiş durumda kaldığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Bildiride, Türkiye'nin adaylık statüsüne atıfta bulunulmaması da bu vizyon eksikliğinin bir tanesi. Türkiye'nin adaylık meselesine atıfta bulunmuyorlar ama hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında diyalog öneriyorlar. Biz de onlara diyoruz ki; bu konularda bir diyalog öneriyorsanız, diyalog mekanizması bellidir. Türkiye, bu konularından kaçmıyor. Bunu yolu şudur; bu alanları içeren 23. ve 24. fasılları açarsınız. Bunları açtığınızda zaten diyalog mekanizması hayata geçmiş olur. 23. ve 24. fasılları açmadan bu konularda diyalog üretelim demek, aslında hukukun üstünlüğü ve temel haklar konularını tartışmak yerine, bahane olarak kullanmak anlamına geliyor. Fasıllar diyalog için var. Siz, fasılları açmak için bile şart koşarsanız kendi koyduğunuz prensipleri maalesef çiğnemiş olursunuz. Türkiye, 'Temel hakları konuşmayalım, hukukun üstünlüğünü konuşmayalım, onları erteleyelim' demiyor. Tam tersine 'Gelin bunları hemen konuşalım' diyor. O zaman 23. ve 24. fasılları açarsınız, bunlar rahatlıkla konuşulabilir."
AB'nin Türkiye için yeni bir mali yardım paketi önerdiğini de belirten Çelik, "Şunu unutmamaları gerekir, Türkiye ile AB arasındaki göç meselesi sadece mali yardım meselesine indirgenemez. Bu bir vizyonsuzluk olarak ortaya çıkar, uzun vadede de sürdürülebilir bir durum değildir, bu vahim bir hatadır. Zaten, yeni mali yardım paketini Türkiye'ye vermiş olmuyorsunuz, Suriyeli sığınmacılar için veriyorsunuz. Böylece, Avrupa'yı göçten ve göçün olumsuz etkilerinden korumuş oluyorsunuz. Doğrudan kendinizi ilgilendiren bir konuda bile bu kadar geç karar almanız ve bu kadar düşük limitli bir vizyonla hareket etmeniz son derece yanlıştır, vahim bir hatadır. Türkiye bu yükü çekiyor ama Türkiye'nin bu yükü çekmesinin de bir sınırı var. Dolayısıyla yakın iş birliğinin belirlenmesi sadece mali meselelere indirgenmemelidir, daha geniş bir çerçeveden bakılmalıdır." dedi.
"AB, Kıbrıs adasındaki gerçekleri görmemiştir"
AB zirvesinde, Kıbrıs'a ilişkin alınan kararların hakkaniyetli bir yaklaşım içermediğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
"Yine KKTC'ye karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı dengeli bir yaklaşım yerine, Rum ve Yunan tezlerinin bire bir ifadesinden başka bir şey değil. Dolayısıyla AB adadaki gerçekleri bu zirve kararlarıyla bir kez daha görmemiştir. AB'nin adadaki gerçeği görmesi gerektiğinin ve orada KKTC diye Rumlarla eşit statüyü paylaşan bir devlet ve toplum olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Ayrıca, 18 Mart Mutabakatının da tüm yönleriyle ele alınması gerekir, herhangi bir şekilde parçalı bir yaklaşım ortaya konulmaması gerekir."
Çelik, BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi üyeliğine Türkiye'nin adayı olan Doç. Dr. Gün Kut'un tekrar seçildiğini anımsatarak, Kut'un 145 oy almasının Türkiye'nin ırk ayrımcılığı konusundaki duruşunun itibarı açısında son derce önemli olduğunu dile getirdi.
Çelik, öğrenci yurdundan çıkan silahlar başlıklı habere ilişkin, "Bu kadar kolay, suçlayıcı haber nasıl yapılabiliyor? Özür dilenmesi lazım." değerlendirmesinde bulundu.