Anadolu Üniversitesi’nde bulunmaktan dolayı çok mutlu olduğunu ifade eden Uluç Esen, yedi yıl geçirdiği Eskişehir ve Anadolu Üniversitesi’nin kendisi için bir yuva olduğunu belirtti. Festivalin bir parçası olmaktan memnuniyet duyduğunu kaydeden Esen, “Ülkemizde tiyatro festivalleri birer birer kapanırken burada böyle bir kapının açılması açıkçası beni duygulandırdı. Onun için bu festival gerçekten gurur ve mutluluk verici. Öğrencilere farklı bakış açıları kazandırması bakımından da çok önemli ve besleyici bir organizasyon. Emeği geçen herkesi kutluyorum” dedi.
“Sanatçı ve zanaatçı arasında çok ince bir çizgi var”
Söyleşiye dinleyicilerin fikirlerini dinleyerek başlayan Uluç Esen konuşmasında “Sanatçı dediğimiz insan kendini daha çok yaptığı eserlerle anlatan kişidir. Yani bir derdi varsa, bunu eserleri aracılığıyla ifade eder. Biz de, alanımız olan tiyatro sanatında derdimizi sahnede anlatmaya çalışıyoruz. Bunu da en çok sözcüklerle yapıyoruz fakat onlar da tıpkı suya yazılan yazılar gibi kaybolup gidecek şeyler. Dolayısıyla bazen eksik bir şeyler kalabiliyor. İşte bu noktada zanaat kavramı önem kazanıyor” ifadelerini kullandı.
Sanatçı ve zanaatçı arasında çok ince bir çizgi bulunduğunu da vurgulayan Esen, “Sanatçının her şeyden önce özgün olması beklenirken, zanaatçının üst seviye teknik bilgi ve beceri sahibi olması, bir başka ifadeyle hüner gelişmişliği gerekiyor. Bunun da toplum tarafından kabul edilmesi çok önemli” şeklinde belirtti. Dinleyicilerle fikir alışverişi şeklinde devam eden söyleşi, Uluç Esen’e yöneltilen soruların ardından sona erdi.
Söyleşiler devam ediyor
Anadolu Üniversitesi Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında planlanan söyleşiler, 25 Ekim Cuma günü Prof. Dr. Semih Çelenk’in “Türkiye’de Tiyatro Yapmak Salyangoz Satmak Mı?” söyleşisiyle devam edecek. Devlet Konservatuvarı Ergin Orbey Uygulama Sahnesi’nde gerçekleşecek olan söyleşi 16.00’da başlayacak.