Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, Türkiye'deki Kovid-19 vakalarının yaklaşık yüzde 45-47'sinin İstanbul'da olduğunu, diğer illere göre son zamanlarda kentte kısmen daha az vaka görüldüğünü ifade etti.
Prof. Dr. Öztürk, Güneydoğu Anadolu Bölgesi illeri ile Konya ve Ankara'da belirgin bir artış yaşandığını, Batı Marmara'daki bazı iller ve İzmir'de ise Türkiye ortalamasının altında bir rakam gözlendiğini anlattı.
1 Haziran itibarıyla "yeni normal" ve "kontrollü sosyal yaşam" denilen sürece geçilirken vatandaşların bunu normal bir geçiş gibi algıladığını, kapalı ortamlarda fiziki mesafe ve maske takma kurallarına uyulmadığını belirten Öztürk, vaka sayılarının artışındaki faktörleri şöyle sıraladı:
"Nişanlar, düğünler, taziyeler, cenazeler, asker uğurlamaları, ziyafetler... Bir bakıyorsunuz evinde veya sitesinde 20-30 kişilik ziyafet veriyor. Tüm bir araya gelişi artıran davranışlar nedeniyle beklenenin çok üzerinde kalabalıklar oluştu. Plajlar, sahiller... Gençlerin, televizyona da yansıyan, sahilde veya bir ortamda büyük kitleler halinde bir araya gelişi, şampiyon takımların büyük kitleler halinde kutlamaları, farklı televizyon programları... Hiç kimse bu salgından korunma garantisinde değil. Kim kural ihlal ediyorsa, kim beklenen kalabalığın üzerine çıkıyorsa o alan bir risk alanı."
"Salgın henüz istenen düzeyde kontrol altında değil"
Kurallara uyumsuz toplu bir araya gelişlerin beklenen azalmayı sağlayamadığının altını çizen Öztürk, "Şu anda 1200-1300'ler bandında vakalar direniyor." dedi.
Bir kişinin kaç kişiye virüs bulaştırdığını gösteren 'R0' değerinin salgının pik yaptığı dönemde 13'lere kadar vardığını, bu rakamın dünya genelinde 2-3 arası olduğunu vurgulayan Öztürk, "Şu anda belli bir zamandaki bulaştırıcılık sayısı 'RT', Türkiye'de yaklaşık 0,94-1 gibi. Demek ki bulaştırıcılık, risk toplumda hala devam ediyor. Bu değeri 0,6'nın altına düşürmediğimiz takdirde salgını kontrol edemedik anlamına geliyor. Salgın henüz istenen düzeyde kontrol altında değil. Israr eden yeni vakalar da bunu gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Kovid-19 salgınına karşı farkındalık devam etse de hassasiyetin azaldığını söyleyen Öztürk, kurallara uyum ve özende bir bozukluk olduğunu, belli bir kesime ulaşmada sıkıntı yaşandığını dile getirdi.
Prof. Dr. Öztürk, bu kişilerin salgınla alakalı haberleri izleyip izlemediğinin, izlese de bunu nasıl anladığı ve yorumladığının irdelenmesi gerektiğini belirterek, "Bunlara ulaşıp, gerek kişisel gerek toplumsal düzeyde farkındalığı artırıp, sürece katkı vermelerini beklemek lazım. Bu bir sağlık seferberliğidir. Seferberliğin kendine özgü kuralları var. Toplum ve sağlık kurallarına daha fazla dikkat etme ve uyma dönemindeyiz." dedi.
"Tanı alanların evde kalmaması insan haklarına saldırıdır"
Recep Öztürk, Kovid-19 tanısı aldığı halde topluma karışan kişileri de uyararak, şöyle konuştu:
"Kendi hastalığınızı biliyor ve topluma çıkma cesareti gösteriyorsunuz... Bilerek, toplumdaki kişilerin hastalanmasına ve bir kısmının ölmesine razı oluyorsunuz. Tanı almış kişinin belirtilen süre evde kalmaması kesinlikle toplumsal kurallara ciddi bir uyumsuzluk ve suçtur. İnsan haklarına saldırıdır. Bakacağımız şey şu: 'Ben bunun kendime yapılmasını ister miydim?' Hiç kimse istemez. Zaten böyle birinin topluma çıkması suçtur. Bu kişilere taahhütname imzalatılıyor ya da beyanda bulunuluyor. En azından bizim medeniyetimizin temel ilkelerine göre de kul hakkıdır. Öyle olumsuz bir zincirin kurulmasına neden oluyor ki bu kişiler, çok ciddi sorumluluklar altına giriyorlar."
Öztürk, bulaş riski yüksek yerlere girmek zorunda kalan vatandaşlara "kalabalık oluşturmama" uyarısında bulundu. Taziye evine gideceklere "telefonla randevu" uygulamasını öneren Öztürk, ortalama 40 metrekarelik bir alana en fazla 8-10 kişinin kabul edilmesini tavsiye etti.
Ekim-şubat arasında mevsimsel grip ve soğuk algınlığı vakaları da artacak
Prof. Dr. Recep Öztürk, ekim, kasım ve aralık aylarında mevsimsel gribin Türkiye'nin de içinde bulunduğu Kuzey Yarım Küre'de arttığına işaret ederek, gelecek aylarda salgın seyrinde Türkiye'yi bekleyen tabloya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu ocak ve şubatta çok daha yükseklere çıkıyor. Soğuk algınlığı vakaları artıyor. Bunlar mevcut hastanenin yükünü bir açıdan dolduruyor. Kovid-19'un seyrine bakıldığında yüzde 20 civarında başka hastalıklarla birliktelik var. Yani aynı zamanda Kovid-19 ve grip, Kovid-19 ve soğuk algınlığı. Birliktelikler olunca özellikle yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarda daha ağır seyretme riski var. Kovid bu şekilde devam ederse, zaten hastanelerimiz belli bir oranda dolu olacak, o zaman İspanya, İtalya, Amerika gibi sağlık sisteminin cevap vermede büyük zorluk yaşamasıyla karşılaşırız. Tabii ki Türkiye planlarını yapıyor, önlemlerini alıyor ama hiçbir ülkenin imkanı nihayetsiz değildir. Her ülkenin bir kapasitesi vardır. Salgını kontrol altına almanın, özellikle yoğun bakıma ihtiyaç gösterecek yaşlılarımızı korumanın temel nedeni buydu; sistem kapasitesinin üzerinde yüklenmesin. Sağlık çalışanları mart başından beri çok büyük fedakarlıkla hizmet veriyor. Sağlık personeli sonsuz bir enerjiye sahip değil, aynı zamanda risk içerisindeler, hastalanıyorlar, yorgunlukları var."
"Aşı, salgını sıfırlamak anlamına gelmez"
Şu anda dünyada 3. faza giren aşılar olduğunu, Türkiye'de de iki aşı çalışmasının sürdüğünü hatırlatan Öztürk, "Türkiye'nin kendi üretmekte olduğu aşılar var, devam ediyor. Birisi Almanya'da birisi Çin'de üretilen iki aşının da 3. faz denemeleri değişik ülkelerde devam ediyor. Bazıları 'Efendim bu aşıyı Türkiye'de deneyecekler' diyor. Şu anda Amerika ve farklı ülkelerde bu aşılar deneniyor. Türkiye de bu aşıların deneneceği ülkelerden sadece birisidir. Az sayıda kişiyle bu denenecek." dedi.
Aşının koruyuculuğunun ne kadar süreceğinin bilinmediğini, salgını "bıçakla keser gibi" bitirmesinin mümkün olmadığını vurgulayan Öztürk, "Böyle bir aşı alındığında ilk kim aşılanacak? Yaşlı, en riskli gruplar. Doğal olarak onların tehlikeden kısmen uzaklaştırılması avantaj olacak. Ama bu, dünyanın hiçbir ülkesinde ve bizim ülkemizde de salgını sıfırlamak, bıçakla kesmek, hemen durdurmak anlamında değil. Biz bu salgınla 2021 Ağustos-Eylül'üne kadar uğraşmak zorunda olduğumuzu görüyoruz. Ama aşının önemli bir katkısının olacağını da yadsımamak lazım." değerlendirmesinde bulundu