Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 11. Büyükelçiler Konferansıkatılımcılarına verilen öğle yemeğine katıldı.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, gelenekselleşen konferansın hariciye teşkilatıyla beraber diğer kurumlar için de geniş bir istişare zemini sunduğunu belirterek, konferans vesilesiyle bir taraftan geçen yılın muhasebesi yapılırken diğer taraftan küresel gündemdeki meseleleri, ülkenin dış politika önceliklerini değerlendirme imkanı elde ettiklerini söyledi.
Bugüne kadar yurt dışından gelen misafirlerin katkılarıyla pek çok önemli başlık üzerine fikir jimnastiği yapıldığını belirten Erdoğan, "Gerek Başbakanlığım, gerekse Cumhurbaşkanlığım döneminde sizlerle bir araya gelmeye ihtimam gösterdim. Bu yılki Büyükelçiler Konferansımızın teması 'Sahada ve Masada Güçlü Diplomasi'dir. Konferans başlığını, Türk dış politikasının şu anki hassasiyetlerinin tespit ve tayini bakımından son derece isabetli buldum. Konferansa Ankara ile beraber İstiklal Harbimizin başlangıcının yüzüncü yıl dönümüne binaen Samsun da ev sahipliği yapıyor." diye konuştu.
Toplantının hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, Dışişleri Bakanlığını, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve ekibini her yıl düzenli olarak yapılan bu konferans sebebiyle tebrik etti.
"Sistemden ziyade sistemsizlikle karşı karşıyayız"
Dünyanın teknolojik yenilikler yanında diplomaside de büyük bir dönüşüm sürecinden geçtiğine işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"20-30 yıl öncesinin dinamikleriyle, eski dönemin kalıplarıyla, günümüzü değerlendirmek artık mümkün değildir. Bireylerle, şirketlerle, toplumlarla beraber devletlerin de zamanın ruhunu iyi okuması, politikalarını da buna göre belirlemesi gerekiyor. Yeni dönemin alameti farikası hiç şüphesiz uluslararası sistemin çok merkezli bir yapıya doğru evrilmesidir. Bu değişim öngörülmezliği artırmakta, karar alıcılar bakımından yeni riskleri beraberinde getirmektedir. Siyasi ve ekonomik kırılganlıkları dikkate aldığımızda aslında sistemden ziyade sistemsizlikle karşı karşıya kaldığımızı söylemek durumundayız. Düzensiz göç meselesinden teröre, İslam düşmanlığından Batılı toplumlarda yükselen kültürel ırkçılığa, yabancı ve mülteci karşıtlığına kadar birçok alanda yeni durumun emarelerine şahit oluyoruz. Son günlerde uluslararası gündemi meşgul eden ticaret savaşlarını da işte bu sistemsizliğin bir parçası olarak görüyorum. Alışageldiğimiz kurallar, kısa vadeli hesaplarla rafa kaldırılırken, ne yazık ki bunların yerine daha iyisi, daha kuşatıcısı, daha etkilisi konulamıyor."
"2 milyar insanın yoksulluk içinde yaşadığı gerçeği ile yüzleşiyoruz"
Küresel güvenlik ve istikrarı sağlamakla görevli müesseselerin beklentileri artık karşılayamadığını kaydeden Erdoğan, "Uluslararası toplum, geleceğini tehdit eden güvenlik ve terör gibi açlık, istikrarsızlık, küresel ısınma gibi temel problemlere kalıcı çözümler üretmek kabiliyetini giderek kaybediyor. Bugün bir yanda dijitalleşmeyi, yapay zekayı, ekonomik büyümeyi, obeziteyi konuşurken diğer yanda 2 milyar insanın yoksulluk içinde yaşadığı gerçeği ile yüzleşiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikalı siyasetçilerin, obeziteyle mücadeleyi, gıda israfını tartışırken Somalili, Haitili, Gineli siyasetçilerin vatandaşlarının hayatına mal olan fakirliğe, yokluk ve çaresizliğe çözüm bulmaya çalıştıklarına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyanın en zengin kişisinin mal varlığını toplam nüfusunun yarısına, yani 3,6 milyar insana denk ise burada bir sorun var demektir. 1 milyara yakın insan gece yatağa aç olarak girerken diğer tarafta lüks, şatafat ve israf hakimse burada bir sorun var demektir. Terör örgütlerine yönelik çifte standart azalmak yerine yaygınlaşıyorsa, terör elebaşıları Başkanlık Saraylarında ağırlanıyorsa, Birleşmiş Milletler'de eli kanlı katilleri meşrulaştırmak özel bir çaba gerektiriyorsa, burada arızalı bir durum var demektir. Suriye'de, Myanmar'da, Yemen'de çocuklar ölmeye devam ediyorsa burada gerçekten bir sistem sorunu var demektir."
"Biz, kolayın değil zorun tarafındayız"
"İnsana sadece ve sadece insan olduğu için değer vermeyen bir anlayışın küresel güvenlik ve huzuru sağlaması söz konusu olamaz." ifadesini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:
"İletişimin bu kadar yaygınlaştığı, mesafelerin anlamını yitirdiği, dünyanın küresel bir köye dönüştüğü böyle bir çağda, hiç kimse 'Başkasından bana ne' deme lüksüne sahip değildir. Vicdanı olmayanın ne ahlakı, ne kutsalı ne de ekseni, rotası, tutarlılığı olur. Bu vahim tablo karşısında hadiselere vicdan penceresinden bakmamız, akılcı politikalar üretmemiz gerekiyor. Türk diplomasinin çerçevesini çizen girişimci ve insani dış politika perspektifi işte bu ihtiyacın ürünüdür. Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal'in 'Yurtta sulh cihanda sulh' arzusu ancak girişimci, aktif, cesur bir dış politika vizyonu ile gerçeğe dönüştürülebilir. Çünkü barış savaştan çok daha fazla bedel ister. Çok daha sabır, emek, gayret, çaba ister. Barışı korumak uzun soluklu çetin bir mücadeleyi gerektirir. Biz, kolayın değil, zorun tarafındayız. Biz tribünlerden seyreden değil, hadiselerin, meselelerin içinde yer alan, onları yöneten, yönlendiren aktörler olmalıyız. Türkiye sadece kendi geleceği için bölgesinin barış ve huzuru için de inisiyatif almak zorundadır. Son dönemde Suriye'de yaşadıklarımız bize sahada olmayan, masada olunamayacağı gerçeğini bir kez daha göstermiştir. Gerektiğinde diyalogla, gerektiğinde yumuşak güç unsurlarıyla, gerektiğinde zorlayıcı diplomasi araçlarıyla, gerektiğinde de fiili güç kullanarak milli menfaatlerimizi mutlaka savunacağız."
Hariciye teşkilatının ve büyükelçilerin, dış politikanın hayata geçirilmesinde en kritik rollerden birini oynadıklarının altını çizen Erdoğan, "Bugün hamd olsun, 243 dış temsilcilikle dünyanın en büyük 5 diplomatik ve konsolosluk ağından birine sahibiz. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Maarif Vakfı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı ve Kızılay gibi kurumlarımız sizlerin sahadaki en büyük destekçilerinizdir." diye konuştu.
Erdoğan, "Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla başlattığımız süreci inşallah çok yakında farklı bir aşamaya geçireceğiz." ifadesini kullandı.
"ABD'den gerçek bir müttefike yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz"
Türkiye'nin etrafı ateş çemberi ile kuşatılmışken asırlardır sürdürülen diplomasi geleneğinin dış politikaya kılavuzluğa devam edeceğini vurgulayan Erdoğan, güvenlik politikalarının önemine dikkati çekti.
Türkiye'nin 60 yılı aşkın NATO'ya üyeliğini Avrupa Atlantik savunmasının temel taşı ve güvenlik politikasının ana sütunu olarak gördüklerinin altını çizen Erdoğan, "Özellikle NATO'ya bakışımızın esasını güvenliğin bölünmezliği, ittifak dayanışması, adil risk ve külfet paylaşımı teşkil ediyor. NATO müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD'den de bu çerçevede gerçek bir müttefike yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, bu kurumlarla ilişkilerde bugüne kadar samimi bir çaba harcadıklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık. Angajman ve diyalogda ısrarcı olduk. Bununla birlikte Türkiye, müttefikleriyle veya müttefikleri olmadan milli bekasına yönelik her türlü tehdidi bertaraf etme hakkına sahiptir. Suriye'nin kuzeyindeki terör bataklığını kurutmak ülkemizin en öncelikli meselesidir. Güney sınırımızda adeta kanser hücresi gibi büyüyen, müttefiklerimizin ağır silahları ile büyütülen bu yapı ortadan kalkmadıkça Türkiye kendini emniyette hissedemez. Şayet bugün gerekeni yapmazsak, Allah korusun yarın bunu da ağır bedeller ödeyerek yapmak zorunda kalırız. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla başlattığımız süreci inşallah çok yakında farklı bir aşamaya geçireceğiz. Böylece Suriyeli kardeşlerimizin huzur, esenlik, güven içinde yaşayacağı bir barış koridorunu kurmuş olacağız."
"Türkiye ticari bir tercihte bulunmuştur"
Atılacak bu adımla hem Türkiye'yi hem de Avrupa'yı Suriye kaynaklı düzensiz göç baskısından kurtarmayı hedeflediklerini dile getiren Erdoğan, böylece 8 yıldır vatan hasreti çeken Suriyeli muhacirlerin ülkelerine geri dönüşlerini de hızlandırmayı amaçladıklarını bildirdi.
Erdoğan, Türkiye'nin güvenliğinin, NATO'nun ve tüm bölgenin güvenliği olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
"S-400'lerin NATO'ya ve F-35'lere zarar vereceğine dair hiçbir somut veri yoktur. Kimse kimseyi aldatmasın. Nitekim daha önce NATO ve Avrupa Birliği üyesi birçok ülke Rusya'dan benzer hava savunma sistemleri satın almışlardır. Sesleri çıkmadı. Bu ülkeler için sorun olmayan bir konunun Türkiye için kriz haline dönüştürülmesini biz iyi niyetli görmüyoruz. Hele hele S-400'ler üzerinden Türkiye'nin Batı ile olan ilişkilerinin sorgulanması kesinlikle yanlıştır. S-400'ler meselesinde Türkiye güvenliği ile ilgili stratejik değil, tamamen ticari bir tercihte bulunmuştur. Ülkemizi bu tercihe zorlayan da müttefiklerinin uzlaşmaz tavrıdır. Biz, baştan beri bu meselenin suhuletle çözüme kavuşturulması için ortak komite dahil her türlü gayreti sergiledik. Ancak çabalarımızın ya yokuşa sürüldüğünü, ya da bürokratik ayak oyunlarıyla çıkmaza itildiğini gördük."
Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'ın G-20 Osaka Zirvesi'nde "Türkiye'ye adil davranılmadığına" dair yaptığı açıklamanın bu gerçeğin en üst düzeyde teyidi olduğunu vurguladı.
"AB'ye üyelik mücadelemizi sürdürüyoruz"
"Sayın Trump'ın bu doğru yaklaşımını sürdürerek S-400 konusunun Türk-Amerikan ilişkilerini esir almasına müsaade etmeyeceğine inanıyorum." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Amerika'dan gerek FETÖ elebaşlarının ülkemize iadesi, gerek PKK/YPG terör örgütünün silahlandırılmasına son verilmesi konularında da net adımlar bekliyoruz. Bu vesileyle Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefimizi koruduğumuzu ifade etmek istiyorum. Avrupa Birliği küresel bir aktör olmak istiyorsa, öncelikle Türkiye'yi kazanmalıdır. Türkiye'nin üyeliği birkaç ülkenin ihtiraslarına kurban edilmemelidir. Biz, her şeye rağmen yarım asırlık tam üyelik mücadelemizi pozitif gündemle sürdürmeye çalışıyoruz. Vize serbestisindeki kalan son 6 kriteri de süratle çözerek vatandaşlarımızın hak ettiği kolaylığı sağlamak istiyoruz. Yargı reformu stratejimiz bu bağlamda çok önemli bir adım olacaktır. Yeni yasama döneminin başlamasıyla Meclisimizin yargı paketindeki reformlarla ilgili gerekli çalışmayı yapacağına inanıyorum."
Erdoğan, Avrupa Birliği'nden Gümrük Birliği güncellemesi müzakerelerine başlamasını ve fasıllardaki siyasi engelleri kaldırmasını beklediklerini dile getirdi.
"Güzel haberler alacağımıza inanıyorum"
Suriyeli sığınmacılarla ilgili Türkiye'ye verilen sözlerin yerine getirilmesine büyük önem verdiklerini vurgulayan Erdoğan, şu an itibarıyla verilmiş sözlerin yerine getirilmediğine dikkati çekti.
Türkiye'nin Rusya ile hem Suriye'de hem de ticaretten enerjiye ve turizmden savunmaya kadar çok geniş bir yelpazede yakın iş birliği içerisinde olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Rus doğal gazını ülkemiz üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Türk Akım Projesi'nde artık sona geldik, yıl sonu itibarıyla bitirmiş olacağız. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin inşası da planlandığı şekilde ilerliyor. İran'ın da katılımıyla yürüttüğümüz Astana sürecinde Suriye'de kalıcı çözüm yolunda önemli mesafe kat ettik. Soçi Mutabakatı ile İdlib'de büyük bir insani trajedinin önüne geçtik. Anayasa Komitesi kurulması çalışmaları tamamlanmak üzeredir. İnşallah yakında bu konuda güzel haberler alacağımıza inanıyorum. Komşumuz Irak'ın barış, huzur ve güvenliğine de özel önem veriyoruz. Irak halkının en sıkıntılı dönemlerinde yanlarında yer alarak kara gün dostu olduğumuzu ispat ettik. Irak'ın toprak bütünlüğüne ve istikrarına verdiğimiz önemi sadece sözle değil, eylemlerimizle de açıkça ortaya koyduk. Türkmen kardeşlerimizin sıkıntılarını her seviyede gündeme getiriyoruz. Buradan Irak Türkmenlerine selamlarımı iletiyor, Türkiye olarak daima yanlarında olduğumuzu ve olacağımızı bilmelerini istiyorum."
"PKK'yı Irak topraklarından kopartıp atmakta kararlıyız"
Erdoğan, yaptığı konuşmada, Musul ve Basra'daki başkonsoloslukların yakında yeniden açılacağını söyledi.
Kerkük ve Necef'te de başkonsolosluk açma talebini, Irak makamlarına ilettiklerini bildiren Erdoğan, Erbil Başkonsolosluğunda görevli Osman Köse'nin kalleş bir saldırıda şehit olduğunu hatırlattı. Köse'ye Allah'tan rahmet dileyen Erdoğan, istihbarat birimlerinin çalışması, Irak Merkezi Yönetimi ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin desteğiyle Köse'nin kanını yerde bırakmadıklarını dile getirdi. Erdoğan, terör eyleminin faillerinin yakalandığını, başarılı bir operasyonla etkisiz hale getirildiğini anımsattı.
"PKK denen çıbanbaşını Irak topraklarından kopartıp atmakta kararlıyız." diyen Erdoğan, Irak'ın kuzeyinde yürütülen Pençe Harekatı'nın hedeflere uygun şekilde başarıyla ilerlediğini, Irak ve İran yönetimleriyle de terörle mücadele noktasında hemfikir olduklarını bildirdi.
İran'a yönelik azami baskı politikasının, Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin ekonomilerine zarar verdiğine dikkati çeken Erdoğan, tek taraflı yaptırımların, sivil halkı cezalandırmanın dışında bugüne kadar hiçbir etkisinin olmadığını kaydetti.
Erdoğan, İran'da da yaptırımların işe yaramayacağına, sorunlarını ancak diyalogla çözüme ulaşacağına inandıklarını vurguladı.
Filistin meselesinin bölgenin kanayan yarası olmaya devam ettiğinin altını çizen Erdoğan, bu meselenin tek taraflı tasarruflarla daha da körüklendiğini söyledi.
"Filistin devletinin kurulması ve tanınması mecburiyettir"
Bölgede kalıcı barışın teminatı olan iki devletli çözüm vizyonunun son dönemde benzeri görülmemiş şekilde tehdit altında olduğunu bildiren Erdoğan, İsrail'in hukuk tanımayan işgal, zulüm ve yıkım politikasının yanı sıra bazı dış aktörlerin müdahalelerinin de barış umutlarını baltaladığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulması ve tanınması artık bir tercih değil mecburiyettir. Filistinlilerin vazgeçilmez haklarını göz ardı edecek hiçbir plan uluslararası kamuoyu nezdinde kabul görmeyecektir. Türkiye olarak, Filistin meselesinde sonuna kadar adalet ve hakkaniyeti savunmaya devam edeceğiz. İlk kıblemiz, göz bebeğimiz Kudüs'ü işgalcilerin insafına asla terk etmeyeceğiz. Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa'nın güvenliği için Doğu Akdeniz'in istikrarı da önemlidir. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de istikrar, ancak Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve çıkarlarının gözetilmesi ile mümkündür. Bu bölgede sondaj adı altında yürütülen gaz ve sabotaj girişimlerine kayıtsız kalamayız. Hem ülkemizin hem de Kıbrıslı Türklerin meşru haklarını sonuna kadar koruyacağız. Türk dünyası ile bağlarımızı yeniden tahkim ediyoruz. Türk Konseyinin 10. yıl dönümünü ekim ayında Azerbaycan'da kutlayacağız."
Afrika ile ilişkilerde yakalanan ivmenin güçlenerek devam ettiğini ifade eden Erdoğan, 2020'de Türkiye'de düzenlenecek 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi ile gelecek yılların yol haritasının belirleneceğini aktardı.
Erdoğan, Latin Amerika ve Karayipler Eylem Planı'ndaki hedefleri adım adım gerçekleştirdiklerini, Güneydoğu Asya ve Pasifik Bölgesi'nin özellikle dış politikalarındaki öneminin ve ağırlığının günden güne arttığını vurguladı.
Asya bölgesinde, bölgeye yönelik "Yeniden Asya" adıyla bir açılım politikasını hayata geçirmeyi planladıklarını anlatan Erdoğan, benzer şekilde son günlerde Keşmir'de yaşanan kaygı verici hadiseleri yakından takip ettiklerini belirtti.
Pakistan Başbakanı İmran Han ile dün verimli bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini bildiren Erdoğan, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile de görüşerek gerilimin azaltılması için çaba harcayacaklarını dile getirdi.
Balkanlarda istikrarı, refahı ve Avrupa Atlantik kurumlarıyla bütünleşme sürecini de kararlılıkla desteklemeye devam edeceklerine değinen Erdoğan, bu yıl içinde Yeni Zelanda ve Sri Lanka'da yaşanan saldırıların, terör ve radikalizmin ulaştığı noktayı açıkça gözler önüne serdiğine dikkati çekti.
Erdoğan, önceki gün ve dün ABD'de meydana gelen menfur eylemlerin de ırkçı terörün kanlı yüzünü tüm dünyaya gösterdiğini söyleyerek, şunları kaydetti:
"Teröristi, rengine, ideolojisine, etnik kimliğine göre ayırma yanlışından artık vazgeçilmelidir. Ne 2011 yılında 77 insanın hayatına mal olan Breivik katliamı ne de 52 kardeşimizi şehit verdiğimiz Christchurch vahşeti, Neo-Nazi tehdidinin anlaşılmasını sağlamıştır. DEAŞ'la nasıl mücadele ediliyorsa PYD, YPG, FETÖ veya Neo-Nazi terör yapılarıyla aynı şekilde mücadele edilmelidir. Bakınız biz, Solingen'de ve NSU cinayetlerinde vatandaşlarını ırkçı cinayetlere kurban vermiş bir ülkeyiz, böyle bir milletiz. Bugün 6 milyonu aşkın insanımız yurt dışında yaşıyor. Hemen her gün Avrupa'daki vatandaşlarımıza ait iş yerlerine, mescitlerine, evlerine yönelik saldırı haberleri alıyoruz. Yurt dışındaki insanlarımızın hak ve hukukunu savunmak, bizim ve devletimizin temsilcisi olan sizlerin en önemli görevidir. Irkçı saldırıların engellenmesi ve faillerin bulunması noktasında gereken her türlü çabayı göstermeliyiz."
Almanya'da işlenen NSU cinayetlerinin birileri tarafından "dönerci tarzı" yaftalarla önemsiz hale getirilmesine fırsat vermeyeceklerini belirten Erdoğan, "Türk toplumunun dil, din ve kültürümüzden uzaklaşmadan eşit vatandaşları olarak bulundukları ülkelerin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatına katılmaları asimile olmadan entegre olmaları çok önemlidir." dedi.
Erdoğan konuşmasında büyükelçilere, "Sizlerden görev bölgelerinizdeki Türk diasporasına kol kanat germenizi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşları olduklarını her bir kardeşimize hissettirmenizi istiyorum. Müslüman azınlıklarla soydaşlarımızla ülkemize muhabbet besleyen tüm kesimlerle irtibatınızı güçlendirmeniz gerekiyor." diye seslendi.
Mısır'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin mahkeme salonunda 25 dakika bütün hakimlerin önünde kıvranarak ölmesine seyirci olan bir dünyanın olamayacağının altını çizen Erdoğan, "Eşini defin hadisesine gitmesini müsaade etmeyenler, insanlıktan nasibini almamıştır. Sadece avukatı ve iki evladı ile beraber bir defin hadisesi ve düşünün ki vasiyeti olan 'köyüme beni defnedin.' Buna bile müsaade etmeyenler gelmişler devlet mezarlığına defnetmişlerdir. Bunlar, insanlıktan nasibini almamış olanlardır." ifadelerini kullandı.
"Maşeri vicdan rahatlamayacak"
Cemal Kaşıkçı davasında da adaletin tecellisi için büyükelçilerden çalışmalarını isteyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu iki mesele, uluslararası toplum açısından bir turnusol kağıdıdır. Mursi'nin şehadetindeki sır perdesi kalkmadan, Kaşıkçı cinayetinin tüm sorumluları adalete hesap vermeden maşeri vicdan rahatlamayacaktır. Biz, bu meselelerde hasım üretme, husumet üretme peşinde değiliz. Biz ilkeli duruyoruz, net bir duruş sergiliyoruz. Sadece haktan, sadece haklıdan ve adaletten yana tavır alıyoruz. Siz değerli büyükelçilerimizden, bu değerlerden beslenen bir vizyon ve perspektifle hareket etmenizi bekliyorum."
Erdoğan, gelecek yıllarda Türkiye'yi dünya siyaset ve ekonomi çevrelerinin en önemli buluşma, konuşma, tartışma, fikir üretme merkezi haline getirmek için çeşitli adımlar atacaklarını dile getirerek, bu süreçte büyükelçilerin gayretlerinin de belirleyici olacağını söyledi.
Son 17 yılda diplomatların özverili çalışmalarının Türkiye'nin önünde yepyeni ufuklar açtığını ifade eden Erdoğan, Türk dış politikasının güç ve itibar kazandığını daha önce varlık göstermediği bölgelere açılım sağladığına işaret etti.
Erdoğan, ihracatın Cumhuriyet tarihinin en yüksek miktarlarına ulaştığına dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
"İnşallah yakaladığımız bu ivmeyi artırarak devam ettireceğiz. Türkiye'yi hayalleri ve hedefleri ile mutlaka buluşturacağız. 11. Büyükelçiler Konferansı'nın ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Devletimizin ve Cumhurbaşkanlığının yurt dışındaki temsilcileri olarak mesleki tecrübeleriniz, yetkinliğiniz, özveriniz ve görev bilincinizle hem sahada hem de masada her engeli aşacağınıza inanıyorum. Görev yaptığınız ülkelere ve halklara bizim ve milletimizin samimi dostluk, kardeşlik mesajlarını iletmenizi rica ediyorum."
Güncelleme Tarihi: 06 Ağustos 2019, 15:23