Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi Opera ve Bale Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğe, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı’nın yanı sıra Cumhuriyet Başsavcısı Murat İrcal, Vali Yardımcısı Alper Balcı, Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler ile üniversite yönetimi, senato üyeleri, bankacılık sektörünün temsilcileri, öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.
“Ekonomi her gün gündemde olan bir konu”
Etkinliğin açılışında konuşan Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, ekonominin her gün gündemde olan bir konu olmasına rağmen, bunun mücadele boyutunun ise bilinmediğine dikkat çekerek “Genellikle ekonomiyi yakından takip etmemize rağmen bunun mücadele boyutunun farkında değiliz. Bizler daha çok günlük ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarıyla ilgileniyoruz. Aslında her devlette ekonomik sistemi organize etmeye çalışan ekip ve kişiler var. Ancak bu yapılar genellikle ön planda olmazlar. Bugün etkinlik kapsamında üniversitemizde ağırladığımız Türkiye Bankalar Birliği Başkanımız Hüseyin Aydın da, o mücadelenin başında yer alan kişilerden biri. Ülkemizde dövizin ve kurun zirve yaptığı dönemde, bu duruma yönelik ne gibi önemler alınması gerektiği konusunda cesurca karar alan kişiler arasında yer aldı. Hepinizin bildiği üzere Bankalar Birliği, Türkiye’de önemli bir konuma sahip ve kendisi de şu an o kurumun başında yer alıyor. Bunun yanında Cumhuriyetimizin köklü kurumlarından biri olan Ziraat Bankasının da genel müdürlüğünü yapıyor. Kendilerine katılımlarından dolayı teşekkür ediyorum ve eminim ki bugün katılımcılarımızla oldukça önemli bilgiler paylaşacaklar. Ayrıca bugün böyle bir etkinliği düzenleyen başta İşletme ve Ekonomi Kulübü yönetimi ve üyelerine olmak üzere, emeği geçen herkese saygı ve hürmetlerimi sunuyorum” dedi.
“Bütün dünya büyümek için yarışıyor”
Konuşmasında Türkiye’deki bankacılık sektörüne dair önemli bilgiler paylaşan Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, bankaların önemli müesseseler olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bütün dünya büyümek için yarışıyor ve istihdam için kavga ediyor. Bunun finansmanını sağlayan, büyümeye ivme ve katkı veren ise bankacılık sektörüdür. İthalat, ihracat ve üretim gibi yapılan eylemlerin tamamına ekonomik faaliyet diyoruz. Günlük gereksinimlerimizi karşılamak için yaptığımız harcamalar da buna dâhil. İşte bu ekonomik faaliyetin parasal değerini de gelir olarak ifade ediyoruz. Bunun yanında kişi başına düşen ve toplam milli gelir çok önemli. Geliri elde ettikten sonra ise oradan birtakım harcamalar yapıyoruz ve bu harcamalara da tüketim diyoruz. Bunların ardından ise ortaya tasarruf çıkıyor. Ama insanların tasarruf yapabilmesi için mutlaka gelir elde etmesi gerekmektedir. Bunu da yurt içi ve yurt dışı olarak ikiye ayırıyoruz. Yurt içi tasarruf ülke içinde olan bir durum ve bu yeterli olmadığı zaman ise yurt dışı karşımıza çıkıyor. Yurt dışına gittiğiniz zaman ise borç alıyorsunuz ve burada da finansmanın kalitesi ile borçlanıp borçlanmama durumunuz gündeme geliyor.”
“Bankaların fonksiyonu ekonomik faaliyetleri finanse etmek”
Bankaların asıl fonksiyonunun ekonomik faaliyetleri finanse etmek ve büyümeyi desteklemek olduğuna değinen Aydın, “Biz bir izin ve lisans neticesinde iş yapıyoruz. Devlet, her parası olana bu imtiyazı vermiyor; ancak biz bu imtiyaza sahibiz. Dolayısıyla o imtiyaza sahip olanlar da ekonomik faaliyetlerin devamlılığını aksatacak eylem ve işlemlerde bulunmamalı. Regülasyonu yapanlar ise bu durumu yapma eğilimlerinde olanların önüne geçiyorlar. Bankacılar olarak bizler de yeri ve zamanı geldiğinde bilanço yönetiyoruz. Banka lisansı alanların ve ekonomik faaliyette oyuncu olanların ülke bilançosunu asla unutmamaları gerekiyor. Aslında finansal sistemin kendisi bankalardır. Ülkemizde regülasyonu yapanlar ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Merkez Bankasıdır. Fiili regülasyonu yapanlar ise bankalardır” ifadelerini kullandı.
“Teknolojiyi en hızlı ve iyi bir şekilde bankacılık sektörü kullanıyor”
Dünyada yaşanan dijitalleşmenin bankacılık sektörüne etkilerinden de bahseden Hüseyin Aydın, teknolojiyi en hızlı ve iyi bir şekilde bankacılık sektörünün kullandığını ifade etti. Bankaların artık her mahalleye bir şube açma fikrinden vazgeçerek, her evde şube olmayı başardığını belirten Aydın, “Dünyada beğeniler, tercihler ve rekabetler çok farklı olabiliyor. Bunlar da bizim iştahımızın artmasına veya azalmasına vesile oluyor. İşte bu nokta da dijitalleşme devreye giriyor. Kendimizin kazandığı çok güçlü bir sermayeye sahibiz. Güçlü sermaye de tasarrufların birikimleri neticesinde oluşmuştur. Sermayenin var olması yetmiyor, güçlü de olmalı. Banka sayısından ziyade, sermayenin güçlü olmasına önem verilmelidir. Sermayesiz iş yapma diye bir şey yok. Gençlerin fiziki çalışmaları, işi bilmeleri, nakitle temasları, istemeleri, iddialı olmaları aslında tüm bunlar da bir sermayedir” şeklinde konuştu.
“Günümüzde devletin borçlanma ihtiyacının azaldığını görüyoruz”
Türkiye’nin, 2002 yılındaki ekonomik tablosuna da değinen Aydın, o yıllardaki kredi oranlarına da dikkat çekerek şu bilgileri aktardı:
“2002’de yüzde 15 olan kredi oranının, 2019 yılına gelindiğinde ise yüzde 64’lere kadar çıktığını görüyoruz. O yıllarda bankalar bireylere ve firmalara kredi vermiyordu. Çünkü cazip gelmiyordu. Bankalar, devleti getiri kaynağı anlamında daha yakın görülüyorlardı. Günümüze gelindiğinde ise devletin borçlanma ihtiyacının azaldığını görüyoruz. Bu da devletin iyi yönetildiğini gösteriyor. Şu an bireylerin ve firmaların kredi kullanabildiklerini görüyoruz. Bu kredilerin elbette geri dönüşleri de doğru yönetilmeli ki, ülke büyümesini olumsuz yönde etkilemesin. Biz, kur ve faizlerin yükselmesi durumunu yaşadık. Dolar cinsi borçlanan bir gecede fakir, borç veren de bir gece de zengin oldu. Faizler yüzde 12’lerden 50’lere kadar çıktı. Bankalar panikledi. Herkes kendi derdine düştü. Güçlü sermaye varsa soğukkanlı kalabiliyorsunuz. Bankalar paniklediği zaman herkes parasını alıp giderse az olan şeyin parası artar, çok olan şeyin ise azalır. Fiyatı arz talep belirler. Ama bize serbest piyasa öğretildi. Serbest piyasada alıcı-satıcı dengesi önemli. Liberal piyasa başıboş değildir. Yapılan işlemlerin, anlık işlemlerden dolayı izlenebiliyor olması lâzım. Kur artışında, derin olmayan piyasa vardı. Kamu bankaları ve bankacılık sektörünün oyuncularıyla normal hâle getirildi. Piyasalara erken müdahale normale dönüşü hızlandırır. Bu durumda da firmalar ve bireyler az zarar görür. Gelişmekte olan ve hiç gelişmemiş ülkeleri, aynı şekilde yönetmek ise mümkün olmuyor. Bazı kabul gören kuralların terk edilmesi olumsuz değildir. Bu kuralları reddetmek değil, koşullara göre şekil vermek ve esnetmek anlamına gelir. Türk bankacılık sistemi tüm eleştirilere rağmen bugün, belirli bir standartı yakalamış durumdadır.”