Heval Yıldız Karasu imzalı olarak yayınlanan mesajda şu ifadelere yer verildi...
"Eskiden; okullar açılırken, öğrenci ve velileri tatlı bir heyecan sarar, yeni eğitim – öğretim yılının hazırlıkları bu heyecanın getirdiği coşkuyla tamamlanırdı. Ancak şimdilerde bu heyecanın yerini kaygı ve endişe almaya başladı. Son 17 yılda eğitim sisteminin 40 defa değişmesi bu kaygının başlıca sebeplerinden biri … Öğrenciler ve veliler, her senenin başında bu sefer ne değişikliler olacak, bu sefer neyle karşılaşacağız korkusuyla eğitime başlıyorlar. Her ne kadar Milli Eğitim Bakanı geçen dönem ‘2023 Vizyon Belgesi’ adı altında toz pembe bir tabloyla karşımıza çıkmış olsa da bu “vizyon” aslında, eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve yapısal hale gelen temel sorunlara çözüm getirmiyor. Aksine eğitimin daha çok piyasalaşmasının, özel okulların önünü açıyor, devlet okullarına, kaynaklarını (kayıt parası, bağış, aidatlar yoluyla) kendisinin sağlamasını dayatıyor, imam hatip okullarına imtiyazlar yaratıyor. Meslek liselerini, öğrencileri ve binalarıyla birlikte sermayenin kullanımına sunuyor.
Adı ve içeriği her sene değişen ama aslı değişmeyen sınavlara dair de yine yeni bir şey söylemiyor. Sınavsız eğitim gibi bir hedef koymak bir yana, sınavları yine öğrencilerin başarı ya da yeteneklerini ölçmek için değil, yarıştırma ve eleme üzerinden kurguluyorlar.
Bir de okulları nitelikli-niteliksiz diye ayırıp, okullar arasındaki nitelik farkını ortadan kaldırmayı hedefleyen somut adımlar atılmayınca “sınavla öğrenci alan okul sayısının azaltılması” hedefini gerçekleştirmek pek mümkün görünmüyor.
Devletin bizzat meşrulaştırdığı nitelikli- niteliksiz ayrımı, velileri ne yazık ki daha ilkokuldan itibaren kaygılandırıp harekete geçiriyor, veliler bir önceki yılın nisan- mayıs aylarından itibaren kağıt üzerinde ikametgah değiştirmeye başlıyor. Gerçek durum ortaya çıkıca da, pek çok veli para cezası ödemek zorunda kalıyor.
Çocuğunu açık öğretime yönlendirmek zorunda kalan velilerin sayısı da her geçen gün artıyor. Geçen eğitim döneminde açıklanan rakamlarına göre; açık öğretim liselerine yapılan kayıtlar önceki yıla göre yüzde 26 arttı.
Durumu biraz daha iyi olan veliler ise devlet okullarının bağış-aidat vs. uygulamaları nedeniyle, “Biraz daha dişimi sıkarım özel okula gönderirim” diye düşünerek sayısı mantar gibi çoğalan “ticarethanelerin” kapısında alıyor soluğu. Çoğu kentte altyapı ve donanımları, hatta öğretmen kadroları bile çok eksik olmasına rağmen veliler, biraz olsun olanağı varsa, devlet okulundansa özel okulları tercih ediyor.
İmkani olmayan veliler ise imam hatiplere mecbur bırakılıyor.. Zira neredeyse her mahalleye bir imam - hatip açılıyor.
Bilindiği gibi 2019 eğitim bütçesinde yatırımlara ayrılan pay yarı yarıya azaltıldı. Vizyon belgesinde de devlet okullarına, kendi imkânlarını ve bütçesini, aidatlarla, bağışlarla, hayırseverle sağlamasından başka bir çözüm sunulmadı. Hal böyle olunca biz veliler, kayıt için okula gittiğimizde, “kayıt görevlisi” gibi sunulan Okul Aile Birliğinden bir veliyle karşı karşıya kalıyoruz. Eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumdan ve okulun ihtiyaçlarından muzdarip iki veli, bir anda kendini bir pazarlığın içinde bulabiliyor. Bu pazarlığa zaman zaman öğretmenlerin ve müdürlerin, “Çocuğunuz için para vermeyecek misiniz?” diye özetlenebilecek duygusal sömürüye varan müdahaleleri de yaşanıyor.
Bu tablonun asıl sorumlusu, tabi ki eğitim sistemini bu hale getirenlerdir. Ancak biz veliler biliyoruz ki, Anayasa ‘da parasız eğitim güvencesi varken, bizden zorla para almaya çalışan herkes suç işlemektedir. Eğer vizyonlar belirlenip, eğitimde çığır açılacaksa bu biz velilerin sırtından yapılmamalıdır. Zira biz veliler zaten vergilerimizle devlet bütçesine çocuğumuzun eğitimi için katkı sunuyoruz. Bunun haricinde bizden tekrar para istenemez, zira eğitime ayrılan bütçenin kısılmasının, bütçenin halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmamasının sorumlusu biz değiliz.
Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, memur maaşına sadece % 4 zam yapıldığı bir ortamda biz veliler Eylül ayında zaten çocuğumuz için en az 400-1000 TL eğitim masrafı yapıyoruz. Bu bedel okulun durumuna ve çocuk sayısına göre artıyor. Bir de buna okulların sene başında ve sene içinde istediği kayıt, bağış, aidatlar eklenince durum bizim için çekilmez boyutlara ulaşıyor. Öyle ki ;
Devlet Anaokullarında ; kırtasiye + giyim 300 TL - 600 TL,
İlköğretimde ; kırtasiye + giyim 400 TL - 800 TL,
Ortaöğretimde ve liselerde; kırtasiye+giyim: 700 TL -1000 TL arası değişmektedir.
Ortaöğretimde ve liselerde bu ücretlere, sonrasında özel ders ve etüd fiyatları da ekleniyor..
Özel okullarda ise, on binleri aşan ücretlerin haricinde kırtasiye ve giysi masrafları 1000 TL ile 5000 TL arası değişiyor..
Bunlar sadece başlangıçtaki ve uygun fiyatlar.. Ancak eğitim masrafları sadece; ilk haftadakilerden ve kırtasiye - giysi masraflarından ibaret değil…
Bu fiyatlara ulaşım ve yemek masrafları da eklenecek
Servis ücretlerine % 10-15 arttı. En yakın mesafe Eskişehir için 172+48 = 220
Ulaşımda toplu taşımayı kullanacak öğrenciler için ulaşım aylık 80 TL – 120 TL
Kantinden beslenen öğrenciler için en uygun fiyatlı tostlar bile 5 TL
Devlet Anaokulları için aylık ücretler 250 TL -350 TL
Ortaöğretimde ve liselerde ise masraflara özel ders ve etüd fiyatları ekleniyor..
Kentlerde pek çok okulda eğitim okul niteliği taşımayan ya da altyapı ve donanım eksiklikleri olan binalarda yapılıyor, kırsal da ise halen öğretmeni olmayan okullar, okulu olmayan köyler bulunuyor Öğrenci sayısı her geçen gün artıyor, bununla birlikte okul, derslik ve öğretmen açığı büyüyor, Sınıf mevcutları çoğu yerde 40’ ı buluyor. Birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim uygulaması ise verilen sözlere rağmen devam ediyor.
Tam gün eğitimi hem öğrenciler için hem veliler için en önemli beklentisi olmasına rağmen her sene erteleniyor. Anaokulları zorunlu olacak denilmesine rağmen bunun için alt yapı çalışması yapılmıyor. Yarım gün anaokulu ve dolayısıyla özel anaokulu dayatması devam ediyor. Kreş sorununu belediyelerin sırtına yükleyerek bu sorumluluktan kurtulunmaya çalışılıyor.
Devletin asli görevlerinden birisi olan, parasız, nitelikli ve eşit eğitim imkanı sağlama yükümlülüğü halen ANAYASA’da varlığını korurken, eğitimin masraflarının ve ülkenin içine sokulduğu tablonun faturasının yoksul halkın sırtına yüklenmesi ; bu ülkenin geleceği ile oynamaktır. Zira anne ve babaların her şeyden kısıp, çocuklarının eğitimine para harcayacağını bilenler bu kolaycı-fırsatçı yola başvurmuştur. Bu yola başvuranlar, ülkeyi/toplumu-ülkenin eğitim ile şekillenecek geleceğini değil, sadece kendi günlük çıkarlarını düşünmektedirler. Bu kolaycı ve fırsatçı anlayışla, bizi çocuklarımızla terbiye etmeye kalkanlar bilmeliler ki; Biz veliler çocuklarımızın sadece eğitimi için değil onların gelecekleri için mücadele ediyoruz."
Güncelleme Tarihi: 08 Eylül 2019, 19:48